Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

üzerine yok

  • 1 üzerine yok

    лу́чший

    Türkçe-rusça sözlük > üzerine yok

  • 2 üzerine

    1) о, относи́тельно чего, про что

    uzay üzerine bir yazı — статья́ о ко́смосе

    2) по́сле чего

    bir ihtar üzerine... — по́сле э́того предупрежде́ния...; в связи́ с э́тим предупрежде́нием...

    ••
    - üzerine atmak
    - üzerine bir bardak su içmek
    - üzerine bir iki güneş doğmak
    - üzerine çökmek
    - üzerine düşmek
    - üzerine evlenmek
    - üzerine koymak
    - üzerine oturmak
    - üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi uyumak
    - üzerine titremek
    - üzerine tuz biber ekme!
    - üzerine üzerine gitmek
    - üzerine varmak
    - üzerine yaptırmak
    - üzerine yatmak
    - üzerine yok
    - üzerine yüklenmek
    - üzerine yürümek
    - üzerine afiyet!

    Türkçe-rusça sözlük > üzerine

  • 3 üst

    ",-tü 1. upper surface, top: Kütüğün üstüne oturdu. She sat down on the log. 2. space over or above: Üstümde ay parlıyordu. The moon was shining above me. 3. clothes: Üstünü kirletme ha! Don´t get your clothes dirty, you hear? 4. (a) superior, (a) boss. 5. remainder, rest (of an amount of money). 6. top, upper: en üst kat topmost floor. yokuşun üst yanında on the upper part of the slope. 7. at or about (a certain time): öğle üstü in the early afternoon/ at noon. -te above; on top. -ten 1. from the top, from above. 2. superficially. -ünde/üzerinde /ın/ 1. on, on top of. 2. above, over. 3. on; overlooking or looking out on: cadde üstünde on a main street. Boğaz´ın üstünde overlooking the Bosphorus. 4. more than; over: Ahmet artık kırkın üstünde olmalı. Ahmet must be over forty by now. 5. on, about (a matter, a subject): Bunun üstünde anlaşmalıyız. We ought to come to an agreement about this. 6. on (someone´s consciousness): Onun üstünde büyük bir etki yaptı. It made a big impression on him. 7. on, with: Üstünde para yok mu? Don´t you have any money on you? -üne/üzerine 1. on, on top of: Elbisesinin üstüne sürdü. She rubbed it on her dress. 2. on, on the subject of, dealing with: Kırım Savaşı üstüne bir tez hazırlıyor. She´s preparing a thesis on the Crimean War. 3. on top of, right after: Baklavanın üstüne işkembe çorbası içilir mi? Does one have tripe soup right after one´s eaten baklava? 4. upon (one´s honor, one´s good name): şerefim üstüne upon my honor. 5. better than, superior to: Kendi dalında Ali´nin üstüne yok. Ali´s tops in his field. Senin üstüne yok, vallahi! By George, you take the cake! 6. on (someone´s) account: Rahmi, biraları benim üstüme yaz! Put the beers on my account, Rahmi! -ü açık open at the top. -ünüze/üzerinize afiyet/şifalar/sağlık! May you stay in good health! (said while talking about an illness). -ünden akmak to be plainly evident. -üne/üzerine almak /ı/ 1. to take the responsibility of (doing something), take (something) upon oneself. 2. to take (a remark, an action) as being directed against oneself. -ünden/üzerinden atmak /ı/ to refuse to accept responsibility for. -üne/üzerine atmak /ı, ın/ to impute (a misdeed or crime) to (someone). -üne/üzerine basmak to hit the nail on the head. - baş clothes. -ü başı dökülmek for (one´s) clothes to be in tatters. -üne başına etmek/yapmak 1. /ın/ to curse violently at, give (someone) down the country, give (someone) what for. 2. to defecate in one´s underpants. - başa geçmek to sit with the bigwigs (in a meeting). -üne bırakmak /ı, ın/ to leave (something) for (someone else) to do, leave (someone) with the job of. -üne/üzerine bir bardak (soğuk) su içmek /ın/ colloq. to give up all hope of getting (something that one has lent) back, kiss (something) goodbye. - çıkmak/gelmek to win. -e çıkmak (for someone who´s at fault) to succeed in shifting the blame onto someone else. -ünden/üzerinden dökülmek (for a garment) to be far too big for, swallow (someone). - dudak upper lip. -ünde/üzerinde durmak /ın/ to give (a matter) a lot of thought, spend a lot of time thinking about (a matter); to give (a matter) a lot of attention; to dwell on (a matter). -üne/üzerine düşmek /ın/ 1. to fuss over, make a fuss over, shower attention on (someone). 2. to bother, pester. 3. to throw oneself into (a job), work hard at (a job). -üne/üzerine evlenmek /ın/ to marry again when one already has (someone) as a wife. -üne/üzerine geçirmek/geçirtmek /ı/ 1. to have (a piece of property) registered in one´s own name. 2. to have (an adopted child) registered under one´s own surname, cause (an adopted child) to bear one´s own surname. -ünden geçmek /ın/ slang 1. to *screw, have sex with. 2. to rape. -ünden (... zaman) geçmek (for an amount of time) to pass, elapse (after an event). -üne/üzerine gelmek /ın/ 1. (for someone) to turn up or appear right when (something is being done or discussed). 2. to walk towards (someone) intending (or as if he intends) t

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > üst

  • 4 lüzum

    lüzum [-uːm] Notwendigkeit f; Bedürfnis n;
    -e lüzum göstermek (es) für erforderlich halten (zu …);
    lüzumu halinde nötigenfalls;
    lüzumu olan miktarda in der erforderlichen Menge;
    lüzumu yok (das ist) nicht nötig;
    lüzumunda nötigenfalls;
    lüzumundan fazla mehr als nötig, über die Maßen;
    görülen lüzum üzerine aus gegebenem Anlass

    Türkçe-Almanca sözlük > lüzum

  • 5 tüy

    "1. feather; quill; piece of down. 2. (a) hair (forming part of the coat of a furry, hairy, or long-haired animal). 3. fuzz, down (fine hair on the face or body). 4. fuzz, down (on a plant part or fruit). - atmak (for a bird) to molt; (for a quadruped) to shed. -ü bozuk 1. downcast. 2. blond; blonde. 3. (someone) whose intentions are not good. -leri diken diken olmak to get goose bumps, get goose pimples, get gooseflesh; (for one´s hair) to stand on end. (üzerine) - dikmek to make a bad situation worse. - dökmek (for a bird) to molt; (for a quadruped) to shed. -lerini düzmek 1. (for a bird) to preen. 2. (for a quadruped) to smooth its hair, coat, or fur. 3. to start to dress well, take on a smart appearance. - ekseni shaft of a feather. - gibi 1. featherlike. 2. as light as a feather, featherlight. -lerini kabartmak (for a bird) to ruffle its feathers; (for a quadruped) to bristle, raise its bristles or hackles. - kalem quill pen, quill. - sapı quill of a feather. -ü tüsü yok. He´s still wet behind the ears (said to disparage someone´s youth). -leri ürpermek to get goose bumps, get goose pimples, get gooseflesh; (for one´s hair) to stand on end. -ler ürpertici spine-chilling; blood-curdling."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > tüy

См. также в других словарях:

  • üzerine yok — üstüne yok …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • üzerine — zf. 1) Üstüne 2) Hakkında Dil üzerine bir yazı. 3) ... den dolayı Onun gelmesi üzerine ortalık düzeldi. Bu söz üzerine herkes rahat etti. 4) ... den sonra Bunca hazırlık üzerine yola çıkmamak insanı üzer. Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Counter-Guerrilla — Seal of the Office of Defense Cooperation, Turkey. The 13 stars represent the original 13 US states, and indicate a United States Department of Defense organization (see seal).[1] Counter Guerrilla (Turkish: kontrgerilla) is the Turkish branch of …   Wikipedia

  • silmek — i, er 1) Bir şeyin ıslaklığını gidererek kuru duruma getirmek Terlemiş gibi alnını elinin tersiyle sildi. Ö. Seyfettin 2) nsz Üzerine genellikle bir bez sürterek tozlarını, kirlerini almak veya parlatmak Türküler çağırarak tahta siliyorlar. Y. Z …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Hale Soygazi — (born 1950, Istanbul) is a famous Turkish film actress of the 1970s and 1980s. Biography She was born in Istanbul, Turkey in 1950. She studied French philology at the university. She made her film debut in a leading role in Kara Murat opposite… …   Wikipedia

  • sayvan — is., Far. sāyebān 1) Güneşten, yağmurdan korunmak için veya süs olarak bir şeyin üzerine çekilen dam saçağı gibi düz veya eğimli örtü Saçak sayvanı. Perde sayvanı. Eteklik sayvanı. Karyola sayvanı. 2) Evlere bitişik, önü açık, direkler üzerine… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • haber — is., Ar. ḫaber 1) Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi, salık Çırağın bir şeyden haberi yok. M. Ş. Esendal 2) İletişim veya yayın organlarıyla verilen bilgi Televizyonda dünya haberlerini izledi. 3) Bilgi Sanattan haberi yok. 4) dbl., esk.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Tomris Uyar — (* 15. März 1941 in Istanbul, Türkei; † 4. Juli 2003 in Istanbul) war eine türkische Schriftstellerin. Inhaltsverzeichnis 1 Leben und Wirken 2 Veröffentlichungen (Auswahl) 3 …   Deutsch Wikipedia

  • geri — 1. is., hlk. Araba üzerine gerilerek kenarları arabanın korkuluğuna tutturulan ve içine saman veya tahıl doldurulan büyük kıl çuval 2. is. 1) Arka, bir şeyin sonra gelen bölümü, art, alt taraf, ileri karşıtı Amerikan barın gerisinden işaret eden… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kalkmak — nsz, ar 1) Gitmek üzere yerinden ayrılmak Niye kalktınız, biraz daha otursaydınız. 2) den Oturma durumundan dik duruma gelmek, doğrulmak Annem yerinden kalktı, yanıma geldi, bir kolunu uzatarak omzuna doladı. H. Z. Uşaklıgil 3) den Uyanarak… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • karıncalanmak — nsz 1) Bir yere, bir şey üzerine karınca üşüşmek 2) Vücudun bir yerindeki uyuşukluktan sonra, kan dolaşımının başlamasıyla o yerde karıncalar dolaşır gibi bir izlenim uyanmak Adamcağızın ara sıra ayakları karıncalandıkça dolaşacak bir yeri bile… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»